İŞTAH VE HORMONLAR
Günlük yaşantımızda bize basit gibi gelen yemek yemeye başlama ve doygunluk hissi duyarak yemeği kesmemiz, aslında üzerinde uzun yıllardır araştırma yapılan ve hâlâ önemli bir kısmı tam anlamıyla bilinmeyen bir olaydır. Yemeğe başlama olayında öğrenilmiş davranışlar, vücuttan gelen uyarılar, psikolojik etkiler, gıdanın görünümü, kokusu, lezzeti, sosyal ortam ve çevre değişiklikleri etkindir ve bunların hiçbirinin hormonlarla ilgisi yoktur. İnsanlar açlık hissi duymadan da yemek yemektedirler.
Aslında yemeye başlamamız, daha çok öğrenilmiş bir olaydır. Yemeğin sonlandırılması ise hormonlarla sağlanır. Yemek yedikten sonra midenin şişerek gerilmesi ve bağırsaklardan salgılanan hormonlar doygunluk hissi yaratarak yemeği sonlandırırlar.
Alınan gıdanın içeriği de tokluk hissinde etkili olur. Proteinler daha fazla tokluk hissi verirken, yağlar fazla doygunluk sağlamaz. Tersine, yemeğin yağlı olması, yemeğin tadını artırarak daha fazla yemek yenmesine yol açar. Posalı gıdalar ise kişileri daha fazla tok tutar.
Gıda alımının başlaması, devam etmesi ve sonlandırılması vücudumuzdan beynimize gelen bazı uyarıların etkisiyle olur.
Bu sinyal veya uyarılardan bazıları şunlardır:
• Beynimizin hipotalamus bölgesinden salgılanan bazı hormonların iştah üzerinde yaptığı etkiler • Yemek yiyince kanda artan insülin hormonunun beyinde yaptığı etkiler • Yağ dokularından salgılanan ve beyine etki eden leptin hormonu • Kan şekerinin azalması veya artması beyine etki ederek iştahı azaltır veya artırır • Vücudumuzdaki sinir dokularıyla beyine ulaştırılan iştah ile ilgili bazı sinyaller • Mide ve bağırsaklardan salgılanan bazı hormonların beyine etki etmesi
Yukarıda belirtildiği gibi gerek beyinden salgılanan hormonlar gerekse bağırsaklarımızdan salgılanan bazı hormonlar yeme olayında etkili olmaktadır. Bu nedenle yeme olayının başlaması ve sonlandırılması çok karmaşık bir olaydır.
Kandaki şeker düzeyinde geçici bir azalma, beyindeki bazı bölgeleri harekete geçirerek yeme davranışını başlatmaktadır. Ancak kandaki şeker düşüklüğünün beyin tarafından nasıl saptandığı henüz tam olarak bilinmemektedir.
Tüm bu sinyallerin karmaşık etkisiyle gıda alımında düzenleme ve böylece yeme davranışı oluşur. Bu sinyallerdeki küçük bir hata, aşırı beslenmeye yol açarak kilo alınmasına neden olmaktadır.
Beynimizin hipotalamus bölgesinde, iştahın düzenlenmesinde rol alan hormonlar daha yeni ortaya çıkarılabilmiştir, ancak her geçen gün bu bölgeden salgılanan yeni bir hormon saptanmaktadır.
Beynimizde Bulunan Açlık ve Tokluk Merkezleri
Beynimizin hipotalamus bölgesinde ‘arkuat nukleus’ denen bir bölge vardır ve bu bölge vücudumuzdan gelen uyarı veya sinyalleri alan ve bunları beynin diğer merkezlerine yönlendiren ve beslenmeyi düzenleyen bir doyum merkezidir. Beynimizin bu bölgesine vücudumuzdan salgılanarak buraya kan yoluyla gelen leptin ve insülin gibi hormonlar etki ederek iştah üzerinde etkili olurlar. Hipotalamus’un yan bölümleri ise bir yemek yeme merkezidir ve bu merkezin hasara uğraması durumunda açlık, aşırı yeme ve sonunda fazla kiloluluk ortaya çıkar. Açlık ve Tokluk Sırasında Salgılanan Hormonlar
Hormonlarla ilgili yeni keşifler, insanların nasıl acıktığı veya nasıl tokluk duyduğunu daha iyi anlamamızı sağlamıştır. Bununla birlikte insanların neden yemek yediği, bu hormonlarla kısmen açıklanabilmektedir. İnsanlar vücut ihtiyaç duyduğu için, psikolojik nedenlerle veya bilinmeyen başka nedenlerle yemek yerler.
En azından bir düzine hormon açlık ve tokluk hissi yaratmaktadır. Son yapılan keşifler kalın bağırsaktan salgılanan PYY3-36 isimli bir hormonun doygunluk hissi verdiğini, mideden salgılanan Ghrelin isimli hormonun yemek öncesi kanda hızla artarak yemeyi başlattığını göstermiştir. Yağ hücrelerinden salgılanan leptin isimli hormon ise iştah konusunda ve kilo alıp vermede insülin hormonu ile birlikte kilit bir rol oynamaktadır. Bu hormonları kontrol edebilirsek kilo vermede veya fazla kilolu olmanın tedavisinde büyük adımlar atılmış olacaktır.
İnsanların bir kısmı tok olduğu halde, yemeye devam ettiği gibi, huzursuz olduğunda, stresli olduğunda veya üzgün olduğunda da yemek yer. Ancak şeker yükü fazla olan ve kan şekerini ve insülin hormonunu kanda hızla yükselten beyaz ekmek, beyaz pirinç pilavı, kurabiye gibi gıdalar, yendikten kısa bir süre sonra tekrar acıkmaya neden olmaktadır.
Bu gıdalar yendikten sonra kanda yükselen insülin hormonu kan şekerini daha fazla düşürerek açlık hissi duymamıza neden olmaktadır. Karbonhidrat, yağ ve protein gibi gıdalar arasında, en fazla tokluk hissi veren proteinlerdir. İştahın veya tat almanın oluşmasında genlerimizin rolü de büyüktür. Bazı bilim adamları ise insanların her gün aynı hacimde gıda aldığını, bu nedenle gıda hacminin posalı gıdalar, meyve ve sebzelerden oluşmasının kilo kaybında önemli olduğunu ileri sürmektedirler.
Açlık durumunda hormonlarımızda da bazı değişiklikler olmaktadır. Açlık durumunda kandaki şeker düşünce böbrek üstü bezinden adrenalin hormonu salgılanır. Arkasından pankreas bezinden glukagon isimli hormon salgılanır. Bu hormonlar yani adrenalin ve glukagon karaciğer ve kaslarda depolanmış olan şekerin kana karışmasını sağlarlar ve kan şekeri daha fazla düşmez. Ancak glikojen dediğimiz bu glikoz depoları biterse kan şekeri düşmeye başlar.
Düşen şeker bu depo şekerden karşılandığı gibi proteinlerin şekere dönüştürülmesi ile de dengelenmeye çalışılır. Ancak vücudumuzdaki yağlardan şekere dönüşüm olmaz. Burası çok ilginçtir. Kandaki şeker fazla olunca yağ halinde depolandığı halde, yağlar şeker haline dönüşemez. Bu nedenle şeker azlığının olduğu uzun açlıklarda bu defa yağ asitleri yanmaya başlar. Bu arada kandaki insülin ve leptin hormonu da azalır. Bu yağ asitleri yanınca vücudumuzda keton denen başka yağ asitleri oluşur ve beynin çalışması için bunlar kullanılmaya başlar. Vücutta artan ketonlar da açlık hissini artırır.
|